31 Aralık 2008 Çarşamba

cengizhan'a küsen bulut



Gün olur asra bedel'i okuyanlar bilirler zavalla Abutalip Kuttubayev'i,karısı zarife'yi ve iki oğlunu.Orda Abutalip bir gün birileri tarafından götürülür ve sonra ölüm haberi gelir boranlı istasyonuna.İşte bu kitap Abutalip Kuttubayev'e neler olduğunu,nasıl öldüğünü,çektiği acılara anlatır.Ayrıca her zamanki tarzıyla efsaneler.Cengizhan'ın avrupa seferinde ona eşlik eden bir bulut,ve bulutun onla devam etmeyip kiminle kaldığını anlatan bir efsane.Önce gün olur asra bedel,sonrada cengizhana küsen bulut okunmalı.Bir yazarın dilinden eleştirilmesi gereken bir ülkenin nasıl inceden eleştirileceği,kalemiyle SSCB'nin KGB'siyle nasıl mücadele edileceğini gösteren süper bir eser.''Kalem kılıçtan keskindir'',işte bu ifade bence bu iki kitap için biçilmiş kaftan...

22 Aralık 2008 Pazartesi

Allah




Kitap çok güzel,insanın içine işliyor,okunmalı

Kitaptan;


İnsan “Allah” der de, titremez mi?
Elbet bu satırların yazarı da titriyor. Korkudan değil, O’nun hakkında konuşmaya ve yazmaya cüret etmekten.
Hiçbir tasavvur, Allah’ı olduğu gibi anlayamaz. Hiçbir akıl, Allah’ı mutlak ve mükemmeliğiyle kavrayamaz. Hiçbir beşeri dil, sahibine Allah’ı gereği gibi anlatma imkanı sunmaz. O’nun azameti karşısında akıllar dumura uğrar, diller lâl olur, mantık iflas eder, nutk tutulur, sözün soluğu kesilir, kelimelerin nabzı durur.

21 Aralık 2008 Pazar

Değişim



klasikler diye bildiğimiz ve kafka'dan sonra yazılan romanların birçoğunun esin kaynağı bir dahi,kafka.İlginç olan hayattayken tek cümlesinin basılmamış olması.Vasiyetinde tüm notlarının imha edilmesini isteyen,ama vasiyetine uyulmayan bir adam,biz ise bu sebeble tanıyoruz kendisini,mutlaka okunmalı her eseri,bence en güzeli resimdeki...

Değişim kitabının ilk cümleleri;


Gregor Samsa bir sabah bunaltıcı düşlerden uyandığında, kendini yatağında dev bir böceğe dönüşmüş olarak buldu.

Zırh gibi sertleşmiş sırtının üstünde yatmaktaydı ve başını biraz kaldırdığında bir kubbe gibi şişmiş, kahverengi, sertleşen kısımların oluşturduğu yay biçimi çizgilerle parsellere ayrılmış karnını görüyordu; karnının tepesindeki yorgan neredeyse tümüyle yere kaymak üzereydi ve tutunabileceği hiçbir nokta kalmamış gibiydi.

Gövdesinin çapıyla karşılaştırıldığında acınası incelikteki çok sayıda bacak, gözlerinin önünde çaresizlik içersinde, parıltılar saçarak sallanıp durmaktaydı.

‘Ne olmuş bana böyle?’ diye düşündü. Gördüğü düş değildi. Biraz küçük, ama normal, yani içinde insanlar yaşasın diye yapılmış olan odası, ezbere bildiği dört duvarın arasında eskiden nasılsa, şimdi de yine öyleydi.

Kafka'dan bazı alıntılar;

Kitap ruhumuzun buz kesmiş sularını kıracak bir balta olmalıdır.

İnanç, giyotine benzer; onun kadar ağırdır, onun kadar hafif.

Yaşarken yaşamıyla uzlaşamayan birinin, bir eliyle, yazgısının tepesine çöken umutsuzluğu biraz uzaklaştırması gerekir. Ama bir eliyle de, yıkıntılar arasında gördüklerini not alabilir.

Tartışmada benzetmeler aşk şarkılarına benzer; çok şey anlatırlar, ama hiçbir şey kanıtlamazlar.

Her devrim buharlaşır ve ardında yalnızca yeni bürokrasinin yapışkan isini bırakır.

Odandan çıkmana gerek yok. Masanın başında otur ve dinle. Hatta dinleme bile, öylece otur, hiç ses etme, bir başına otur orada. Dünya maskesini çıkarıp özgürce sunacaktır kendini sana, eli mahkum, kendinden geçercesine ayaklarına kapanacaktır.

Anlamaya başlamanın ilk işaretlerinden biri, ölme isteğidir.

20 Aralık 2008 Cumartesi

Nietzsche Ağladığında



Süper bir kitap,fazla söze grek yok okuması tavsiyemdir

Arka Kapak;Ümitsizlik. Bir gün, erkeklerin başını döndüren kadın, Salome, Nietzsche'den habersiz Breuer'e gelir. 'Avrupa'nın kültürel geleceği tehlikede, Nietzsche ümitsiz. Ona yardım edin, ' der. Breuer Salome'yi tekrar görebilmek umuduyla 'peki' der. Ve varoluşun kader, inanç, hakikat, huzur, mutluluk, acı, özgürlük, irade... ve neden, nasıl gibi en önemli duraklarından geçen bir yolculuk başlar... Kendisiyle ve hayatla yüz yüze gelmekten çekinmeyenlere

19 Aralık 2008 Cuma



Cengiz Aytmatov'dan bir aşk hikayesi,yine kırgız bozkırlarından,Dünyaca ünlü Fransız şair Aragon'a göre;Dünyanın en iyi aşk hikayesi,kitaplıktaki yeri ayrılmalı...

Kitap Hakkında;

Çok güzel bir kız olan Cemile; soylu, zengin bir aileye gelin olarak gider. Evlendikleri yıllarda İkinci Dünya Savaşı başlar ve her erkek gibi bu güzel kızın kocası da savaşa gider. Kocası savaştan çok uzun bir süre gelmediği için Cemile de arkasından, savaştan sakat olarak gelmiş Danyar adlı bir delikanlı ile savaş alanına gönüllü olarak erzak götürmeyi kabul eder.

18 Aralık 2008 Perşembe

Gün olur Asra Bedel



Birçoklarına göre edebi zirve,muhteşem tasvirlerle dolu ilginç ve harika bir kitap.Uzayda yaşamdan,kırgız steplerine,mankurtların nasıl oluşturulduğundan KGB'ye,kitap budur...

Mankurt; Aytmatov'dan sonra, geçmişini unutmuş, bedeniyle ve ruhuyla karşı tarafın buyruğu altına girmiş, yeni efendisine yaranmak için kendi değerlerine, ailesine ihanet edenlerin ortak adıdır.



KİTAPTAN;
Bu yerlerde trenler doğudan batıya, batıdan doğuya gider gelir, gider gelirdi... Bu yerlerde demiryolunun her iki yanında ıssız, engin, sarı kumlu bozkırların özeği Sarı Özek uzar giderdi. Coğrafyada uzaklıklar nasıl Greenwich meridyeninden başlıyorsa, bu yerlerde de mesafeler demiryoluna göre hesaplanırdı. Trenler ise doğudan batıya, batıdan doğuya gider gelir, gider, gelirdi...

YAZAR HAKKINDA;
12 Aralık 1928 tarihinde Kuzeybatı Kırgızistan'daki Talas eyaletinin Şeker köyünde doğdu. Babası Törekul Aytmatov, annesi Nagima Hamzayevna Aytmatova'dır. Adı, Cengiz Han'dan esinlenerek konulmuştur.

Gençliği sıkıntılı bir döneme denk gelmişti. O dönemde zaten yeni yerleşmeye başlayan siyasal sistem, bir de savaşla mücadele etmek zorundaydı. Çok genç yaşta çalışmaya başladı; çünkü İkinci Dünya Savaşı'nın SSCB üzerindeki etkileri gençleri de etkiliyordu, yetişkinler savaşta olduklarından, gençlere büyük iş düşüyordu. On dört yaşında köyündeki sekreterliğe girdi. Burada tarım makinelerinin sayımı, vergi tahsildarlığı gibi işlerde çalıştı.

Köyünden, Kazakistan'a giderek Cambul Veterinerlik Teknik Okulu'nda okudu. Daha sonra şimdiki Kırgızistan'ın başkenti olan Bişkek'e giderek burada Frunze Tarım Enstitüsü'nde öğrenimine devam etti. Ardından Maksim Gorki Edebiyat Enstitüsü'ne geçti ve 1956 ile 1958 yılları arasında Moskova'da okudu.

Yazmaya bu yıllarda Pravda gazetesinde başladı. Ardından, yazdığı eserleriyle üne kavuştu ve 1957 yılında Sovyet Yazarlar Birliği'ne üye kabul edildi. 1963'te Lenin Ödülü'nü aldı. Yapıtları yüz ellinin üstünde dile çevrildi. Sovyetler Birliği'nin dağılması ve Kırgızistan'ın bağımsızlığına kavuşmasından sonra ülkesini Lüksemburg'da büyükelçi olarak temsil etti.

Aytmatov, Gün Olur Asra Bedel romanının film çekimleri için gittiği Rusya'nın Tataristan Cumhuriyeti'nin başkenti Kazan'da 16 Mayıs 2008 rahatsızlanarak böbrek yetmezliği teşhisiyle tedavi için Almanya'ya getirilmişti. Almanya'nın Nürnberg kentindeki Klinikum Nord'da tedavi gören Cengiz Aytmatov, komaya girmişti.10 Haziran 2008 tarihinde Nürnberg'de yaşamını yitirdi.

17 Aralık 2008 Çarşamba

Aşkname



Aşkı anlatan en güzel kitaplardan bir tanesi,hemde üslubuna hayran olduğum İskender Pala tarafından yazılmış,bu kitap hakkında hiç bir yorum yapılamaz derhal okunmalı,okunmadan geçen zamana yazık çünkü...

KİTAPTAN;

Araya bunca yılın hasreti girmişken bir gün seni görmeye dayanabilir miyim bilmem, ama her sabah seni görüyor ve yüzünden aldığı güzellik ile insan içine çıkıyor diye güneşe, eşiğini döne dolaşa senden nur çalıyor diye her akşam mehtaba bakıyorum, bilesin. "Bugün nasılsın ey kâinatın başı dönmüş yıldızı?" diyorum ona, hasbıhal ediyorum; "Ne haldedir sevgilim, hoş mudur, sofaca mıdır İstanbullar sultanı bugün?" diye tekrar soruyorum. "Hiç benim bulunduğum yerden daha kederli bir âleme doğdun mu sen; hiç aşkta altüst olmuş bencileyin bir firkatzede üzerine parladın mı?" diye sitem ediyorum bazen... Velhasıl günlerce ve gecelerce güneşlere ve aylara durmadan ve dinlenmeden seni soruyorum, hâlâ bir haberini alamayışımı şikâyetle söylüyor, anlatıyorum. Senin beni unutma ihtimalini hatırlayıp çıldırıyorum bazı günler ve bazı geceler yüzünü eskisi gibi hayal edemeyeceğimden korkup kahroluyorum. Sonra tevbeler ediyorum. Seni unutma ihtimalini düşündüğüm için.

Mirdad'ın Kitabı



Mirdad'ın kitabı çok farklı ve şiirsel bir dille anlatılmış bence harika bir eser,özellikle kitabın ilk sayfalarında mağaranın içindeki yaşlı karı kocanın romanın kahramanının sorularına verdiği esrarengiz şiirli cevap,bazılarına göre dünyanın en büyük spiritüel edebiyat klasiği.Bence mutlaka kitaplıkta bulunmalı...

ARKA KAPAK;Bu kitap, "MİRDAD’IN KİTABI"dır; derman arayanlar için bir deniz feneri, sığınmak isteyenlere bir limandır.
Mirdad’ın Kitabı, sayısız okuyucunun yüreğine dokunmuş bu muhteşem hikâye, bir insanın bilincini genişletmenin ve içindekini ortaya koymanın nasıl mümkün olabildiğini yeni nesillere de gösteriyor.
Kitap, temelde Mirdad ile öğrencileri arasındaki diyaloglardan oluşuyor. Bu diyaloglar, Sunak Tepesi’ndeki Nuh’un Gemisi’nde göreve hizmetkâr olarak başladığı sırada geçmektedir. Diyaloglar, Mirdad’ın baş öğrencisi Naronda’nın anlatımıyla, daha çok soru cevap şeklindedir.

Göç zamanı



Çok bilinmeyen bir yazar,ama Göç zamanı adlı hikaye kitabı,okunması gereken 100 temel eser içerisinde yer alıyor.Kitaba ismini veren hikaye yani göç zamanı ölümü torununa muhteşem bir şekilde anlatan dedenin hikayesi,derhal okunmalı,bu arada münadi kelimesinin ne olduğunu bu kitapdan sonra öğrendim

YAZAR HAKKINDA;

19 Haziran 1928 tarihinde İstanbul’da doğdu, 10 Kasım 1975 tarihinde İstanbul’da vefat etti. Tam adı, Mehmet Bahattin Özkişi. İstanbul’da 20. Yıl İlkokulu (1939), Karagümrük Ortaokulu (1942; şimdiki adı: Ahmet Rasim Ortaokulu) ve Sultanahmet Sanat Enstitüsü’nde (1946) okudu. Almanya’da Elektrik Ark Kaynak Öğretmen Okulu’nu bitirdikten sonra kaynak öğretmenliği konusunda ihtisas yaptı. Devlet Havayolları’nda oto makinisti (1951-55); 1956’dan vefatına kadar da İTÜ’de kaynak öğretmeni olarak çalıştı. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın teşvikleriyle yazmaya başlayan ve Akbaba dergisinde mizah öyküleri de yayımlayan (1960-65) Bahaeddin Özkişi, Köse Kadı ve Sokakta adlı romanlarıyla tanındı. Açık, yalın ve samimi bir dille kaleme aldığı tarihi romanlarının yanı sıra düşünce ve duygu yönü ağır basan öyküleriyle dikkat çekti.

KİTAP HAKKINDA;

Siz hiç sabaha karşı bir ses duydunuz mu? Yollarda ilk ayak seslerinden çok daha önce, bir ses?
Bir ney ahenginde erimiş bir çağrı, sizi içinizden kavrayıp bir yere, uzak, renkli, bilinmez ve esrarlı bir yere çekti mi?
Bilir misiniz Münâdi nedir ve Göç nasıl olacaktır?

Münadi;Kamuya duyurulmak istenilen şeyleri yüksek sesle haber vermeyi iş edinmiş olan kimse

Babilde ölüm İstanbul'da aşk




Bir kitabın ağzından aşkın hikayesi,hemde muhteşem bir kurgu ile,leyla ile mecnun,Babilliler,iştar tapınağı,gılgamış destanı,osmanlı imparatorluğu hepsinin aynı kitapta ve kurguda olması çok güzel ve sürükleyici,kesinlikle tavsiyemdir...

KİTAP HAKKINDA;

Gök kubbenin altında insanın ruhunu soyan kötülükler ve giyindiren aşklar adına...

Doğu ak ejder yılında başladı yirmi üç bin yıllık gizem...

Uzayın sonsuzluğuna açılan kapıyı keşfe çıkmış bilge rahipler, uğruna topluca can verdikleri bir sırrın, binlerce yıl sonra, bir şair tarafından aşkın derin katmanlarına saklanarak korunacağını bilselerdi...

Siruş başlıklı murassa hançerin kabzasına parmak izlerini bırakanlar, daha avuçlarının sıcaklığı gitmeden hançer kınında kan biriktiğini bilselerdi...

Bağdat, İstanbul, Roma, Paris ve diğerleri; kıyılarına vuran yeni aşkın, bütün eski tarihlerini dolduracak yoğunlukta olduğunu bilselerdi...

Bilgeler, katiller, asiller ve sevgililer; ellerinde tuttukları kitabın alev almaya hazır bir aşk külçesine dönüşmek üzere olduğunu bilselerdi...

Şair, ipeksi dizeleri arasına hayaller gibi sakladığı şifrelerin hoyrat ellerde ihtirasla parçalandığını, sonsuzluk şarabına kadeh yaptığı gelincik yapraklarının kinle dağıtıldığını bilseydi...

Ve şimdi kim bilebilir neler olacağını,

Babil uyandığı zaman? ! ..

16 Aralık 2008 Salı

tatar çölü



Bende derin iz bırakan romanlardan bir tanesi,zamanın acımasızca geçişini amansızca düşündüren,mükemmel bir tasvirle anlatılan bir klasik,hatta bazılarına göre dünyada iki tip insan vardır,tatar çölünü okuyanlar ve okumayanlar diye,tavsiyemdir...

KİTAP HAKKINDA;

Tatar Çölü, 2. Dünya Savaşı sonrasında parlayan modern İtalyan edebiyatının ilk ve en usta ürünlerinden biri, çağdaş dünya edebiyatında da önemli yer edinmiş bir eser. Genç ve hevesli bir teğmenin, ilk görev yerini çevreleyen uçsuz bucaksız çölle “savaşı”. Çöl, hem teğmenin muhtaç olduğu düşmanı ondan esirger hem bizzat “düşman”ın yerini tutar, hem de gizemli, tarifsiz varlığıyla genç teğmeni cezbeder. Gerçek-dışı, soyut bir mekanda, zamanda, zeminde, olaysızlığın ortasında insana ilişkin en can alıcı sorular...

YAZAR HAKKINDA;

1906 yilinda italya'nin belluno kentinde dogup 1972' de roma'da ölen dino buzzati, meslek yasamina 1928'de milano'da corriere della sera gazetesinde baslamistir. ilk romanlarinda kullandigi gercekçi bir üslubu 1935'den senesinden itibaren "il secreto del bosco vecchio" (eski korunun gizi) adli romaniyla terkedip, sartre, kafka misali simgeci, hayali ve özelestirisel bi tarza yonelmistir

15 Aralık 2008 Pazartesi

Zülkarneyn





Kuran'da ismi geçen kimine göre peygamber kimine göre veli bir zat olan Hz.Zülkarneyn'le ilgili farklı bir araştırma,Timaş yayınlarından bence okunması gereken bir kitap.Yazarı İskender Türe.

Kitaptan bir alıntı;Astronomi literatüründe, ayette geçen “südd” kelimesini tamı tamına karşılayan bir terim mevcuttur: Nebula .. Bu kelime, lûgatta “bulut/sis” demektir. Nebulos (nebülöz) şeklinde ise “sisli” manasında olup, dilimize “bulutsu” şeklinde çevrilmiştir. Bulutsular, Samanyolu’ndaki ya da öteki gökadalardaki yıldızlararası ortamın gaz ve toz bulutlarıdır. Bunlardan yakınlarında birkaç parlak yıldız bulunan ve o yıldızlardan aldıkları ışıkla parıldayanlara parlak bulutsu denir. Böyle bir konumda olmayan, dolayısıyla parıldamayanlar ise karanlık bulutsu adını alırlar.”

Bilindiği gibi gökyüzünde pek çok bulutsu bulunuyor. İskender Türe’nin anlattığına göre Zülkarneyn iki bulut arasına gitmiştir. Bu şekilde birbirine yakın olan ve bir koordinat teşkil edebilecek bulutsu sayısı ise çok fazla değil.

Bu açıdan Saggitarius (Yay) Takımyıldızı’nda yer alan iki bulutsu oldukça dikkat çekicidir. Lagoon ve Trifid Bulutsuları. Bu bulutsular astronomi ile ilgilenen hemen herkesin tanıdığı bulutsulardır.

Lagoon Bulutsusu; Dünya’dan 4000 ışık yılı uzaklıkta, 30 ışık yılı genişliğinde, 2 milyon yaşında bir bulutsudur.

Trifid Bulutsusu’nun Dünya’dan uzaklığı ise 3200 ışık yılıdır ve bu bulutsu 12 ışık yılı genişliğinde, 7 milyon yaşındadır.

İskender Türe şöyle devam ediyor:

“Orion Takımyıldızı’nda bulunan ve Büyük Drion Bulutsusu olarak bilinen M42 ve M43 bulutsuları, aslında ayrı ayrı bulutsular olmalarına rağmen tek bir bulutsu şeklinde görülmektedirler. Orion Bulutsusu dünyadan 1500 ışık yılı uzaklıkta, 30 ışık yılı genişliğinde, 2 milyon yaşından genç bir bulutsudur. Öte yandan bu bulutsulara yakın başka bir bulutsu daha vardır ki, Atbaşı Bulutsusu olarak da bilinen IC434 Bulutsusu’dur. İhtimaller çoğaltılabilir ancak bizim tespit ettiğimiz ayette geçen ‘süddeyn’ kelimesinden uzayda bulunan iki bulutsunun kastedildiğidir. Bu açıdan Zülkarneyn ‘iki nebula’ arasına gitmiş olmalıdır. Süddeyn kelimesinin ‘iki nebula’ manasına geldiği düşüncesinden hareketle, ayetten Zülkarneyn’in iki bulutsu arasındaki bir gezegen üstünde yaşayan bir kavimle karşılaştığının anlaşıldığını söyleyebiliriz.”